Sinemada Özel Efektler: 1925-1940’lar (II. Bölüm)
1928’de Walt Disney en büyük çizgi film yapım şirketlerinden biriydi. Dönemin en önemli yapımlarından biri olan Buharlı Gemi Willie (Steamboat Willie - 1928) yönetmen Ub Iwerks ve Walt Disney imzasıyla perdeye yansıdı. Başrolde ününü günümüzde de devam ettiren Disney kahramanı Mickey Mouse vardı.
Oscar Ödülü heykeli
1928’de Walt Disney en büyük çizgi film yapım şirketlerinden biriydi. Dönemin en önemli yapımlarından biri olan Buharlı Gemi Willie (Steamboat Willie - 1928) yönetmen Ub Iwerks ve Walt Disney imzasıyla perdeye yansıdı. Başrolde ününü günümüzde de devam ettiren Disney kahramanı Mickey Mouse vardı. Buharlı Gemi Willie yayınlanan ilk Mickey Mouse filmi olmasının yanı sıra ilk defa bir çizgi film senkronize ses ile yani görüntü ve sesin birbiriyle uyum içinde olduğu bir teknikle izleyicinin karşısına çıktı. Filmin yapım tarihi ayrıca Mickey Mouse karakterinin doğum yılı olarak da hatırlanır. 1929 yılına gelindiğinde ilk Akademi Ödülleri, bir diğer adıyla Oscar Ödülleri, ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Hollywood Roosevelt Hotel’de verildi.
Steamboat Willie filmindeki Mickey Mouse
1920’lerin sonuna kadar sessiz filmler teknolojik gelişmeler ve usta yönetmenlerin sayesinde başarıya ulaştı. Fakat teknolojinin ses kayıt sistemini film salonlarına taşımasıyla her şey değişmeye başladı. 1930’ların başından itibaren ses kaydı sadece çekim mekânlarında yapılabilirken, film tasarımı yaklaşık 20 yıl boyunca hemen hemen tamamen stüdyolarda gerçekleştirildi. Bu durum film yapımında kısa bir süreliğine de olsa stüdyo işleten firmaların söz sahibi olmasını sağladı. Özel efekt tasarımı departmanlarının, çekim yapılan mekânlarda kayıt altına alınmış sesler ile sette yani stüdyo ortamında kaydedilen görüntüleri bir araya getirmesi gerekiyordu. Bu gereksinim günümüzde de birçok filmde kullanılan “arka projeksiyon yöntemi”ni stüdyo ortamına taşıdı. Bu yöntemde arka planda görünmesi istenen dış mekân görüntüleri, bir projeksiyon makinesiyle beyaz bir perdenin üzerine yansıtılır. Kamera beyaz perdenin önünde rol yapan oyuncuları kaydederken, perdenin arkasındaki projeksiyon makinesinin beyaz perdeye yansıttığı görüntü de arka planda görünür. Böylece dış çekim sahneleri stüdyoda canlandırılmış olur. Günümüzde de sıklıkla başvurulan bu yöntem hemen hemen her Hollywood yapımı filmde kullanılıyor.
1930’lu yıllara gelindiğinde Universal Pictures Stüdyosu, Tod Browning'in yönettiği Drakula (1931) filmi ile başlayan ve James Whale'in yönettiği Frankenstein (1931) filmi ile devam eden ünlü korku filmleri için optik, fiziksel ve makyaj efektleri sağlamak amacıyla özel efekt tasarımlarının gerçekleştirildiği bir bölüm kurdu. Korku filmleri tür olarak 1920’li yılların başlarında ortaya çıksa da asıl ününe 1930’lu ve 1940’lı yıllarda kavuştu. Universal Pictures Stüdyosu; Mumya (The Mummy - 1932), Görünmez Adam (The Invisible Man - 1933), Kurt Adam Londra’da (Werewolf of London - 1935) gibi bir dizi film ile Amerikan korku filmleri türünü başlattı ve korku sinemasını şekillendirdi. Çok iyi bir optik departmana sahip olan stüdyo ünlü oyuncu, şarkıcı ve dansçı Fred Astaire ve partneri Ginger Rogers’in müzikaller dizisi için de kalıcı efekt tasarımları yaptı.
Korku filmlerinin başkahramanı Frankenstein
1933 yılında film endüstrisinde çığır açan ve tüm otoritelerce referans olarak gösterilen King Kong filmi izleyiciyle buluştu. Yönetmenliğini Merian Cooper ve Ernest Schoedsack’ın yaptığı filmin özel efektleri daha önce de başarılı bir filmle adından söz ettiren Willis O'brien tarafından gerçekleştirildi. Filmde stop-motion tekniğinin (durağan üç boyutlu objeleri hareket edermiş gibi gösteren bir yöntem) yanı sıra minyatür efektleri (minyatür boyutlardaki objelerin gerçek boyutlara sahipmiş gibi algılanmasını sağlayan optik yanılsama yöntemi) ile projeksiyon teknikleri sıklıkla kullanıldı. King Kong filminin gişe başarısına ve Universal Pictures Stüdyosu’nun korku filmlerinden gelen gişe başarılarına rağmen, özel efekt tasarımı filmler bu on yılda kendi başlarına bir gelişme gösteremedi. Efekt tasarımcıları bu dönemde zamanlarının çoğunu arkadan projeksiyon yönteminin mükemmelleştirilmesi için harcadılar. Bu sebeple film endüstrisinde daha yaratıcı ve teknik yönden üstün yöntemler bu dönemde gelişme gösteremedi.
King Kong filmindeki hafızalara kazınan New York sahnesi
1937 yılında Walt Disney animasyon şirketi -ilk defa Eski Değirmen (The Old Mill - 1937) adlı filmde kullanılan- çoklu kamera düzlemini tasarladı. Bu teknik, bugünkü adı ile çoklu katmanlama, dijital ortamda görüntü birleştirmeye yarayan bir yöntem olarak hâlâ kullanılıyor. Özellikle görüntüde çoklu katmanlar kullanılması sayesinde perspektif oluşturarak alan derinliği yaratabilen bu yöntem, sette kamera kullanımına esneklik ve pratiklik getirdi. 1937’de yine Walt Disney animasyon alanında Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (Snow White and the Seven Dwarfs) adlı ilk uzun metrajlı filmi üretti. 1939 yılında Victor Fleming’in yönetmenliğini yaptığı Oz Büyücüsü (The Wizard of Oz) filmi çekildi. Filmdeki çoğu sahnede gerçek çekimle boyama yapılan sahnelerin birleştirilmesi (matte painting) yöntemi kullanıldı.
Bu yazımızda 1925-1940 yılları arasında üretilen filmlere, film yapım sürecinde yaşanan zorluklardan dolayı icat edilen farklı yöntem ve tekniklere, film ve animasyon endüstrisinin gelişmesine öncülük eden önemli yapıtlara değindik. Gelecek yazımızda 1940 yılı ve sonrasında film endüstrisinin 1950’li yıllara kadar uzanan döneminde yaşanan gelişmelerden bahsedeceğiz.