Filtre Balonu Nedir? Kişiselleştirilmiş İçeriklerin Ardındaki Görünmez Duvar
İnternette gördüğümüz içerikler gerçekten rastgele mi karşımıza çıkıyor? Aslında çoğu zaman algoritmalar ilgi alanlarımıza göre bilgi akışını şekillendiriyor ve bizi fark etmeden bir filtre balonunun içine hapsediyor.

Xavier Lorenzo/iStockphoto.com
Sosyal medya platformlarında karşılaştığınız haberlerin, videoların ve diğer içeriklerin gittikçe daha çok birbirine benzemeye başladığını mı fark ettiniz? Öyleyse bu, dijital dünyada nasıl yönlendirildiğimize dair önemli bir ipucunu yakaladınız demektir. Gün geçtikçe daha fazla benzer içeriğe maruz kalıyor ve ilgilendiğimiz konular etrafında daralan bir bilgi dünyasına sıkışıyoruz. Bunun nedeni, dijital izlerimizi takip ederek nelerle ilgilendiğimizi öğrenen algoritmalar. Bu duruma filtre balonu (filter bubble) deniyor.
Filtre balonu kavramı ilk olarak 2011 yılında Eli Pariser tarafından kaleme alınan The Filter Bubble (Filtre Balonu) adlı kitapta ortaya atıldı. Ancak bu kitabın ilham kaynağı olan gelişmeler 2009 yılında Google’ın kişiselleştirilmiş arama motorunu duyurmasıyla başladı. Kişiselleştirilmiş arama motoruyla kullanıcıların yorumları, beğenileri ve aramaları kaydedilerek kapsamlı profilleri oluşturuldu ve bu veriler, daha fazla kişiselleştirilmiş arama sonuçları sunmak için kullanılmaya başlandı. Kısa süre sonra Facebook, YouTube ve diğer teknoloji şirketleri de aynı yöntemle kullanıcıların ilgisine göre içerik sunmaya başladı.
İlk bakışta faydalı gibi görünen bu kişiselleştirme, kullanıcı deneyimini geliştiriyor gibi dursa da zamanla ciddi riskler doğurabiliyor. Sosyal medyada paylaşım yaptığımız, tıkladığımız, beğendiğimiz ya da yorum yaptığımız her şey algoritmalar tarafından kaydediliyor. Bu davranışlarımız izlenerek ilgi alanlarımız ve görüşlerimiz tespit edilebiliyor ve karşımıza çoğu zaman benzer içerikler çıkarılıyor. Zamanla ilgi alanımız dışındaki konularla ve farklı fikirlerle karşılaşma olasılığımız azalıyor. Bir nevi kendi görüşlerimizle yankılanan bir dijital odada yaşamaya başlıyoruz.
Bu durumun bireysel olduğu kadar toplumsal riskleri de var. Örneğin 2020 yılında başlayan COVID-19 salgını sürecinde aşı karşıtı içerikler algoritmaların etkisiyle hızla yayıldı. Kullanıcılar, daha önce benzer içeriklerle etkileşime geçtikleri için tekrar tekrar benzer haberlerle karşılaştılar. Bu da toplumda bilgi kirliliğine, doğru bilgiye erişimde güçlüklere ve aşıya olan güvenin sarsılmasına neden oldu.
Peki bu balondan nasıl çıkabiliriz? Her şeyden önce filtre balonlarının farkında olmamız gerekiyor. Karşılaştığımız içeriklerin rastgele değil, algoritmalar tarafından filtrelenerek sunulduğunu bilmeliyiz. Bu nedenle sosyal medyada gördüğümüz her içeriği sorgulayarak tüketmemiz çok önemli. Instagram, Facebook, TikTok ve YouTube gibi platformlar bizi daha uzun süre çevrimiçi tutmak için beğenilerimize ve ilgi alanlarımıza uygun içerikleri öne çıkarır. Dolayısıyla bu platformlarda çok uzun süre vakit geçirmemek, karşılaştığımız içerikleri eleştirel bir gözle değerlendirmek ve farklı kaynaklardan doğrulamak büyük önem taşıyor.
Filtre balonlarından kaçınmak için bilgiye ulaşırken güvenilir kaynaklara başvurmak ve doğru bilgiye ulaşma yöntemlerini kullanmak iyi bir başlangıç olacaktır. Sadece düşüncelerine katıldığımız kişileri değil, farklı görüşlere sahip insanları ve kaynakları da takip etmek bakış açımızı genişletir. Kullandığımız uygulamaların hangi verilerimizi topladığını ve bu verileri kimlerle paylaştığını bilmek de önemli. Bu nedenle kullanıcı sözleşmelerini dikkatle incelemeli, dijital araçlarımızın mikrofon, kamera ve galeri gibi alanlara erişimlerini düzenli olarak kontrol etmeliyiz.
Medya okuryazarlığı becerileri geliştirmek ise filtre balonlarının etkisinden korunmanın en etkili yollarından biridir. Bu sayede medya içeriklerini sorgulayabilir, analiz edebiliriz ve dijital ortamda ulaştığımız bilgileri eleştirel bir gözle değerlendirebiliriz. Doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak için farklı kaynaklara yönelir, telif haklarına saygı gösterme, doğru bilgi paylaşımı gibi etik sorumluluklar ediniriz. Ayrıca kişisel verilerimizi koruma bilinci kazanarak dijital gizliliğimizi güvence altına alır, sahte hesaplara karşı daha dikkatli oluruz.
Kaynaklar:
- Altun, A. (2023). Dijital geleceğin öğrencisi. RTÜK İletişim Dergisi, (5), 30–37. https://www.academia.edu/118416530/Dijital_Geleceğin_Öğrencisi
- Cinelli, M., Quattrociocchi, W., Galeazzi, A., et al. (2020). The COVID-19 social media infodemic. Scientific Reports, 10, 16598. https://doi.org/10.1038/s41598-020-73510-5
- Pariser, E. (2011). The Filter Bubble: What the Internet Is Hiding from You. Penguin Press.
- Spohr, D. (2017). Fake news and ideological polarization: Filter bubbles and selective exposure on social media. Business Information Review, 34(3), 150-160. https://doi.org/10.1177/0266382117722446
- Tufekci, Z. (2015). Algorithmic harms beyond Facebook and Google: Emergent challenges of computational agency. Colorado Technology Law Journal, 13, 203–218.
- Tufekci, Z. (2018). YouTube, the great radicalizer. The New York Times.
- Google (2009). Personalized search for everyone. Google Official Blog. https://googleblog.blogspot.com/2009/12/personalized-search-for-everyone.html
Yazar Hakkında:
Rıdvan Gençer
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü Doktora Öğrencisi