Aklın Sınırlarının Ötesine Yolculuk... Hayal Kurmak
Düşünmesini gerektirecek bir durum olmadığında beynimiz ne yapar? Sadece ihtiyaç olduğunda mı harekete geçerek düşünceleri oluşturur? Biliyoruz ki böyle bir durumda beynimizin boş durmuyor, birbiriyle ilişkili olmayan düşünceler oluşturup bir düşünceden diğerine atlayabiliyor.
Aralarında Isaac Newton, Albert Einstein, Leo Szilard gibi birçok bilim insanının önemli bilimsel keşiflerini o konu üzerine yoğunlaşmadıkları zamanlarda yaptığı biliniyor. Örneğin Macar fizikçi Leo Szilard, 1933’te Ernest Rutherford’un atom çekirdeğindeki kütlenin enerjiye dönüştürülemeyeceğini söylediği meşhur konuşmasından kısa süre sonra bir gün yolda yürürken, atom çekirdeğinden enerji elde etmeyi sağlayabilecek zincirleme tepkimenin mekanizmasının nasıl olabileceği fikri aklına geldi. Daha sonra nükleer reaktörlerin ve atom bombasının geliştirilmesine imkân sağlayan bu mekanizma, bir elementin çekirdeğine bir nötron çarptığında çekirdeğin bölünebileceği ve bu süreçte iki nötron ve biraz da enerji açığa çıkabileceği, salınan nötronların diğer atom çekirdeklerine çarparak yüksek miktarda enerji elde edilmesine imkân verebileceği şeklindeydi.
Çizim: Ersan Yağız
Zihnimizin şimdi ve burada olgusundan uzaklaşıp başıboş dolaştığı bu süreç hayal kurmak olarak da isimlendiriliyor. Peki, uyanık olduğumuz sürenin yaklaşık yarısını işgal eden bu süreçte beynimizde neler oluyor?
Hayal kurmanın bilimsel açıklamasıyla ilgili ilk bulgular 1990’lı yılların ortalarında elde edildi. Bu araştırmalar beynimizin hiçbir zaman mola vermediğini, düşünce oluşumunu gerektirecek bir dış uyarıcı bulunmadığı dinlenme durumunda da beynin bazı bölgelerinin etkin olduğunu gösteriyordu. Bu tür düşüncelerin ortaya çıktığı zaman aralıklarında etkinliklerinin artması nedeniyle beynin bu bölümlerinin hayal kurmayla ilişkili olduğu öngörülüyor. Ancak beynin normal düşüncelerin oluştuğu ve bilişsel etkinliklerin gerçekleştiği bölümleri ile hayal kurmadan sorumlu olduğu düşünülen bölümler aynı değil.
Beynin dinlenme durumunda neden etkin olduğuyla ilgili farklı görüşler ileri sürülüyor. Bazı bilim insanları düşünce oluşumuna ihtiyaç olmadığı durumlarda da beynin etkin olmasının, ileride ortaya çıkabilecek bir uyarıcıya karşı hazırlıklı olmasını sağladığını düşünüyor. Bu durum rölantideki bir otomobilin, motoru duran bir araca göre daha hızlı hareket etmeye başlamasına benzetilebilir.
Hayal kurmak algılama yeteneğimizi de etkiliyor. Araştırmalar dinlenme durumunda olduğu bu zaman aralığında beynin ilgili bölümlerinin etkinliğinin sabit olmadığını ve bu bölümlerin etkinliğinde sürekli olarak bir dalgalanma olduğunu gösteriyor. Duyusal verilerin beyinde değerlendirilmesiyle eş zamanlı olarak ortaya çıkan bu dalgalanmalar algılama yeteneğimizi etkiliyor. Sonuçları PNAS dergisinde yayımlanan araştırmada, insan yüzüne ya da vazoya benzetilebilecek bir şekil gösterilen katılımcılardan şekli yüz olarak algılayanların beyninde, yüzlerin tanımlanmasından sorumlu olan bölgenin şekle bakmadan önce etkin olduğu anlaşıldı. Yani arka planda çalışan beyin ileride karşılaşabileceği durumlara nasıl tepki vereceğini belirliyor.
Hayal kurmak genellikle tembellik ve dikkat dağınıklığı gibi olumsuz kavramlarla ilişkilendiriliyor. Ancak hayal kurduğumuz sırada beynin normal düşüncelerin oluştuğu ve bilişsel etkinliklerin gerçekleştiği bölümlerinin de etkin olduğunu gösteren araştırmalar var. Beynin hayal kurmadan sorumlu olduğu düşünülen bölümleri ile mantıksal düşüncelerin ortaya çıktığı bölümlerin eş zamanlı olarak etkin olması, hayal kurarken farkında olmasak da çok yönlü düşünme, karmaşık problemleri çözme gibi yeteneklerimizin işlevlerini devam ettirdiği anlamına geliyor.
Hayal kurmanın işlevinin ne olduğu tam olarak aydınlatılabilmiş değil. Ancak Harvard Üniversitesi’nden bilim insanları hayal kurmayla ilgili hayli ilginç bir sonuca ulaştı: “Hayal kuran beyin mutsuz beyindir!” Bir akıllı telefon uygulaması kullanılarak 83 farklı ülkeden yaklaşık 5000 kişi ile yapılan araştırmada, insanların günlük aktiviteleri esnasındaki düşünceleri, duyguları ve hareketleri hakkında gerçek zamanlı bilgiler toplandı. Katılımcılara “Şu an ne yapıyorsunuz, ne hissediyorsunuz ve yaptığınız şey dışında bir şey düşünüyor musunuz?” gibi sorular soruldu. Sonuç olarak insanların büyük kısmının hayal kurdukları sırada mutsuz olduğu anlaşıldı.
Hayal kuran insanların aynı zamanda yenilikçi fikirler üretebilen insanlar olduğu da düşünülür. Ancak farklı düşünebilme yeteneği hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu konuda yapılan araştırmaların cevaplamaya çalıştığı en önemli soru, yenilikçi fikirlerin ortaya çıkmasından beynin belirli bir bölümünün sorumlu olup olmadığı. Sonuçlar bu süreçte beynin dinlenme durumunda etkin olan bölgeleri ile bilincin etkin olduğu mekanizmalardan sorumlu olan bölgelerinin aynı anda etkili olduğunu gösteriyor. Yenilikçi ve farklı fikirlerin ortaya çıkmasında birbirine zıt işlevlere sahip bölgelerin işbirliği yapması hayli ilginç. Bilim insanları beynin hayal kurmadan sorumlu olan bölgelerinin etkinliğinin yeni fikirlerin ortaya çıkma aşamasında arttığını, fikirlerin geliştirilmesinde ise bilişsel kontrolden sorumlu olan bölgelerin etkili olduğunu düşünüyor.
Beyin farklı sinir ağlarının birbiriyle etkileşim halinde olduğu hayli karmaşık bir yapı. Araştırmalar bu yapının boş durmayı hiç sevmediğini gösteriyor. Beynin sahip olduğu bu özellik insanların zaman, mekân ve gerçeklik sınırlarına takılmadan düşünebilmesine imkân veriyor.
Çizim: Ersan Yağız
Alman kimyacı Friedrich August Kekulé halkaya benzer yapıdaki benzen molekülünün şeklinin, bir uyuklama anında rüyasında kuyruğunu ısıran bir yılan gördükten sonra aklına geldiğini söylemiştir.