Davranışlarımızı Yönlendiren Düşünceler
Descartes düşünmenin insanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik olduğunu ifade etmek için “Düşünüyorum, öyleyse varım” demişti. Ancak çoğu zaman davranışlarımızın sebebi olarak duygularımızı gösteririz.
Descartes düşünmenin insanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik olduğunu ifade etmek için “Düşünüyorum, öyleyse varım” demişti. Ancak çoğu zaman davranışlarımızın sebebi olarak duygularımızı gösteririz. Örneğin kendisine doğru yaklaşan köpekten kaçan bir çocuğun bu davranışını “Korktuğu için kaçtı” diye açıklarız. Sınıftaki öğrencilerin önünde konuşma yapmaktan kaçınan bir öğrenci, çok “heyecanlandığı” için bunu yapmak istemediğini söyler. İnsanlar çoğu zaman bir şeye “üzüldükleri” için ağlar fakat bazen de “sevinçten” ağladıkları olur.
Hepimizin günlük hayatta sıkça karşılaştığı bu tür durumlara ait örnekler çoğaltılabilir. Oysaki konuya daha bilimsel bir bakış açısıyla yaklaştığımızda, o duygusal tepkinin arkasında bir “düşünce” olduğunu görürüz. Örneğin çocuk köpekten neden korktu? Çünkü bütün çocuklar köpekten korkmaz. Sınıftaki öğrencilerin önünde konuşma yapmak neden o öğrenciyi heyecanlandırdı? Sonuçta bazı öğrenciler bu durumdan keyif alır. Ya da insanlar neden üzülür veya sevinir?
Bunlar cevabına kolaylıkla ulaşabileceğimiz sorular aslında. “Köpekler tehlikeli hayvanlar, çünkü ısırıyorlar” diye düşünen bir çocuk, doğal olarak her köpek gördüğünde korku hissedecek ve “davranış” olarak kaçmayı tercih edecektir. Peki, sınıfın önünde konuşmaktan kaçınan gencin bu davranışının sebebi nedir? “Ya söyleyeceklerimi unutursam, ya dilim sürçerse, ya arkadaşlarım heyecanlandığımı fark ederse, ya rezil olursam… şeklinde düşünen biri heyecan ve kaygı hissedecek ve davranış olarak tahtaya kalkacağı gün okula gitmemeyi veya gitse bile bir mazeret bildirerek kaygılarının sebebiyle yüzleşmekten kaçınmayı tercih edecektir.
“Bizleri rahatsız eden şey bir olayın kendisi değil, o olaya yüklediğimiz anlamdır” sözüyle özetlenebilecek bu yaklaşım bilişsel davranışçı terapi (BDT) olarak isimlendirilen bir psikoterapi uygulamasının temelini oluşturdu. Bu yöntemin kuramsal temelleri 1960’lı yıllarda Albert Ellis ve Aaron T. Beck tarafından ortaya atılmıştı. Bugüne kadar sayısız bilimsel araştırmaya konu oldu. Bilişsel davranışçı terapi yöntemi depresyon, anksiyete (kaygı) bozukluğu, takıntı hastalığı olarak da bilinen obsesif kompulsif bozukluk gibi birçok psikolojik sorunun tedavisinde kullanılan en etkin yaklaşım.
Bilişsel Davranışçı Terapi
Biliş en yalın hali ile düşünce demek. Dolayısıyla bilişsel kavramı düşüncelerimiz ile ilgili” anlamına geliyor. Bilişsel davranışçı terapiyi destekleyen kurama göre düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız sürekli olarak etkileşim halindedir.
Olumsuz düşünceler olumsuz duygular oluşturur. Bu duyguların ortaya çıkmasına neden olan düşüncelerimizle yüzleşmek yerine o duygudan kaçmamızı sağlayacak olumsuz davranışlar sergileyebiliriz. Bu durum günlük hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürmemizi olumsuz etkileyebilir. Ama sorun burada bitmiyor. Çünkü bu aslında kısır bir döngü. Çünkü kaçınma davranışları olumsuz düşüncelerimizi mantıklı bir şekilde değerlendirmemizi engelliyor.
Örneğin “Bindiğim asansör bozulursa içeride nefessiz kalırım” diye düşünen bir genç, asansöre binme ihtimali olan bir durumda korku ve yoğun endişe hissedebilir (duygu). Bu nedenle gitmek istediği yer çok yüksek bir katta da olsa asansöre binmek yerine merdivenleri kullanıp yürüyerek çıkmayı tercih edebilir (davranış). Asansöre binmekten kaçındığı için korktuğu şeyin (“Asansör takılır ve içeride havasız kalırım”) gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini öğrenemez. Dolayısıyla bu varsayımını test edemez.
Bu genç sizin arkadaşınız olsaydı, arkadaşınıza muhtemelen “Ama denemeden anlayamazsın ki, korktuğun şeyin gerçek olup olmadığını deneyerek tecrübe etmen gerekir” şeklinde tavsiyelerde bulunurdunuz. Çünkü korkuları yenmenin en temel yolunun üstüne gitmek olduğunu biliriz.
Bilişsel davranışçı terapi temelde bunu vurguluyor. Kaygı, korku, takıntı, depresyon gibi psikolojik sorunlarımız varsa öncelikli olarak düşüncelerimize, etrafımızdaki bizi üzen, endişelendiren olaylara yüklediğimiz anlamlara odaklanmalıyız:
- Düşüncelerimiz mantıklı mı yoksa duygusal çıkarımlarımızın sonucu mu?
- Karşı karşıya olduğumuz durumun genelini mi yansıtıyor yoksa sadece olumsuz bir kısmına mı odaklanmış?
- Olumlu yönlerimizi, başarılarımızı, artılarımızı içeriyor mu yoksa sadece olumsuzlukları mı kapsıyor?
Ayrıca davranışlarımızı analiz edelim. Sorunlarımızla mücadele etmeye mi odaklı yoksa onlarla yüzleşmekten kaçınmaya mı?
Bilişsel davranışçı terapi yönteminde sorunlara, her düşüncenin test edilmesi gereken bir hipotez olduğu ilkesiyle yaklaşılıyor. Hayatımızın belirli dönemlerinde karşı karşıya kalabileceğimiz psikolojik sorunlara bilimsel, danışanın ve terapistin iş birliği içinde olduğu, görece kısa ve sonuç odaklı bir terapi yaklaşımı sunuyor. Aynı zamanda bireyin kendisini daha iyi tanıyabilmesine imkân sağlıyor ve bireyleri insan doğası üzerine düşünmeye sevk ediyor.
Bu konuya ilgili duyuyorsanız yararlanabileceğiniz birçok kaynak ve kitap var. İyi okumalar!
Kaynaklar:
- Friedberg, R. D., McClure, J. M., Clinical Practice of Cognitive Therapy with Childeren and Adolescent. Thu Nuts and Bolts, The Guildford Press, 2002.
- Türkçapar, M. H., Bilişsel Davranışçı Terapi: Temel İlkeler ve Uygulama, Epsilon Yayınevi, 2018.
- Stallard, P., A Clinician's Guide to Think Good - Feel Good, 2005.