İki Yüzlü Mars: Mars’ın Yarımküreleri Birbirinden Çok Farklı
Güneş Sistemi'nin dördüncü gezegeni Mars, yüzeyinde yaygın olarak bulunan demir oksitten dolayı kızılımsı renkte görünür.
Güneş Sistemi'nin dördüncü gezegeni Mars, yüzeyinde yaygın olarak bulunan demir oksitten dolayı kızılımsı renkte görünür. İnce bir atmosfere sahip olan Mars’ın Phobos ve Deimos isimli iki adet uydusu vardır. Yapılan keşif araştırmalarının sonuçları, Mars’ın kutup ve orta bölgelerinde donmuş suyun varlığını gösteriyor. Bu gelişme Kızıl Gezegen’in, Dünya hariç tutulursa, Güneş Sistemi’ndeki gezegenler arasında sıvı suyun bulunduğu dolayısıyla da yaşama elverişli en muhtemel gezegen olduğu anlamına geliyor.
Kızıl Gezegen’in yüzeyinde hem Ay'daki gibi dev meteor kraterleri hem de Dünya'daki gibi volkan, vadi, çöl ve kutup bölgeleri var. Mars’taki Olimpos Dağı 27 km yüksekliğiyle Güneş Sistemi’nin en yüksek dağı, Marineris Vadisi ise en büyük kanyonu olarak biliniyor.
Mars’ın yüzeyi iki farklı özelliğiyle dikkat çekiyor. Kuzey yarımkürede lav akıntılarıyla düzleşmiş ovalar görülürken, güney yarımküre dev meteor çarpışmaları nedeniyle çukurlar ve kraterlerle oyulmuş bir dağlık arazi görünümündedir.
MOLA Science Team Goddard Space Flight Center NASA
Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü’nde çalışan bilim insanlarının Geophysical Research Letters dergisinde yayımladığı araştırmanın sonuçlarına göre, Mars’ın güney yarımküresine bir gökcisminin çarpması sonucunda iki yarımküre birbirinden çok farklı yüzey özelliğine sahip oldu. Geliştirilen bilgisayar benzetimleri üzerinde yapılan incelemeler, Mars’ın oluşumundan yaklaşık 4-15 milyon yıl sonra, çoğunluğu demirden oluşan ve Kızıl Gezegen’in kütlesinin yaklaşık onda biri kadar olan, en az 1600 km yarıçapındaki bir gökcisminin, gezegenin güney yarımküresine saniyede 5 km’lik bir hızla çarptığını işaret ediyor. O zamanlar Mars’ın kabuğunun çok ince yapıda olduğu ve altında da sıvı bir içeriğin var olduğu tahmin ediliyor. Çarpmanın ardından başlayan volkanik faaliyetlerin yaklaşık 3 milyar yıl sürdüğü, bu süreçte dev bir magma okyanusunun oluştuğu ve eriyen kayaçların zamanla katılaşarak güney yarımküredeki dağlık araziyi ortaya çıkardığı belirtiliyor.