Başkalarının Zihnini Okumak İster miydiniz?
Hem kendi bilişsel sürecimizi izleyebilmek hem de başka insanların ne düşündüğünü tahmin etme becerisine sahip olmak başka insanlarla olan ilişkilerimizi düzenlememize ve sosyal ortamımıza uyum sağlayabilmemize yardımcı oluyor.
Bir sınava hazırlandığınızı düşünün. Bu süreçte hangi konuların üzerinde durmanız gerektiğini, nasıl bir çalışma yöntemi izleyeceğinizi (örneğin yazarak mı yoksa sesli şekilde okuyarak mı ders çalışacağınızı) ve hatta ne kadar zamana ihtiyacınız olacağını tahmin ederek bir planlama yapabilirsiniz. Bilişsel düzeyde bu süreçlerin farkında olma durumu “üst biliş” yani “bildiğini bilme” olarak adlandırılıyor. Kendi bilişsel süreçlerimizi izleme ve kontrol etme düzeyimiz, üst biliş kapasitemizi oluşturuyor.
Gelin bir örnek üzerinden açıklamaya çalışalım. 16+27 sayılarını toplamanız gerekiyor. Bu toplama işlemini birler basamağındaki rakamları toplayıp artan sayıyı onlar basamağındaki toplama dâhil ederek mi yaptınız? Yoksa 16 sayısından 3 sayı eksilterek 27’yi 30’a tamamlayıp daha sonra kalan sayıyı 30’a mı eklediniz? Ya da başka bir yöntem mi kullandınız? Bu alternatif çözümlerle ilgili yazılanları okurken matematiksel işlemler sırasında beyninizde meydana gelen bilişsel süreçleri takip edebildiğinizi fark ettiniz mi? Bu işlemin cevabını 43 yerine 41 bulsaydınız, yine bilişsel süreçlerinizi denetleyerek nerede hata yaptığınızı bulabilirdiniz.
Peki bu farkındalık neden önemli? Çünkü ne bildiğimizi bildiğimizde sahip olduğumuz becerilerin, bilişsel kapasitemizin, güçlü ve zayıf yanlarımızın farkına varabiliriz. Bu farkındalık sayesinde karşılaştığımız bir probleme karşı doğru çözüm yöntemleri geliştirebilir, örneğin eğitim hayatımızda nasıl daha başarılı olabileceğimizi keşfedebiliriz. Ayrıca kendimizi ve sosyal ilişkilerimizi de geliştirebiliriz.
Peki, bu yöntemle başkalarının zihnini okuyabilir miyiz?
Başkalarının ne düşündüğünü, sözlerindeki veya davranışlarındaki niyeti anlamak insanlar için her zaman önemli olmuştur. Sosyal bir çevrede varlığını sürdüren insan, önceleri hayatta kalabilmek için diğer insanların mimiklerini, davranışlarını ve bakışlarını doğru analiz etmek ve düşüncelerini tahmin edebilmek zorundaydı. Günümüzde daha çok sosyal çevremize uyum sağlamak ve ilişkilerimizi sürdürmek için bu analizleri doğru şekilde yapmamız gerekiyor. Bunun için doğuştan sahip olduğumuz bir yeteneğimiz var.
Zihin kuramı ile açıklanan bu olgu başkalarının duygu, düşünce ve niyetlerinin farkına varabilmemizi ve bunlar hakkında çıkarım yapabilmemizi sağlıyor. Zihin kuramı ilk olarak 1978 yılında David Primack ve Guy Woodruff tarafından önerildi.
İlerleyen yıllarda Heinz Wimmer ve Josef Perner, çocukların başka insanların ne düşündüğünü tahmin etme becerisini nasıl kazandıklarını araştırmaya başladılar. 1983 yılında gerçekleştirdikleri araştırmada yaşları 3-9 yaş arasında değişen çocuklara çeşitli resimler gösterildi. Bu resimlerde odadaki kişi bir eşyayı bir yere saklıyor, daha sonra o kişi odada değilken başka biri gelip eşyanın yerini değiştiriyordu. Örneğin bir kişi odadaki sepete bir top koyuyor, daha sonra başka bir kişi ise bu topu sepetten alıp odadaki sandığın içine bırakıyordu. Resimler gösterildikten sonra çocuklara ilk kişi odaya tekrar geldiğinde topu nerede arayacağı soruldu. Bu durumda çocuklardan ilk kişinin odaya döndüğünde sepete bakacağını tahmin etmesi beklendi. Bu tahminin doğru şekilde yapılma oranı 3-4 yaşlarında hayli düşüktü. 4 yaşından daha büyük çocukların ise yaştaki artışa bağlı olarak çok daha yüksek oranda doğru tahmin yapılabildiği görüldü. Yani çocukların 4 yaşından sonra başka insanların ne düşündüğünü tahmin etme becerisini kazandığı anlaşıldı.
Zihin kuramı, bir durum karşısında bir arkadaşımızın nasıl düşünüp tepki vereceğini tahmin etmemize yardımcı oluyor. Ayrıca başka insanların ne düşündüğünü tahmin etme becerimiz geliştikçe başkalarının bizden farklı şekilde düşünebileceğinin ve hissedebileceğinin de farkına varabiliyoruz. Tepkilerimizi, davranışlarımızı ve konuşmalarımızı bu öngörülerimize göre düzenlediğimizde ise sosyal ilişkilerimizi daha başarılı bir şekilde devam ettirebiliriz. Böylece bizden farklı görüş ve düşüncelere sahip kişilerle empati yaparak onları daha kolay anlayabiliriz.
İnsanlar sosyal varlıklar. Bu nedenle hem kendi bilişsel sürecimizi izleyebilmek hem de başkalarının bilişsel süreçlerinin bizimkilerden farklı olabileceğinin bilincinde olmak başka insanlarla olan ilişkilerimizi düzenlememize ve sosyal ortamımıza uyum sağlayabilmemize yardımcı oluyor.
Kaynaklar:
- Astington, J.W. ve Jenkins, J. M., “Theory of Mind Development and Social Understanding”, Cognition and Emotion, Cilt 9, Sayı 23, s. 151–165, 1995.
- Frith, C. D., “The Role of Metacognition in Human Social Interactions”, Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, Cilt 367, Sayı 1599, s. 2213-2223, 2012.
Yazar Hakkında: