Bebek Gözüyle Dünya: Yüz Tanıma Serüvenimiz
Hayatımız boyunca binlerce yüz ve obje görürüz ve bunları tanıyıp gerektiğinde birbirlerinden ayırt ederiz. Peki ama nasıl?
Vesnaandjic/iStock.com
Yüz algılama veya tanıma, en önemli sosyal algılama becerilerimizden biridir. İnsanlarda yüz algılama, gözler, burun ve ağız gibi belirli özelliklerin tanımlanmasına bağlıdır.
1961 yılında, Amerikalı gelişim psikoloğu Robert Fantz, insanların bu önemli algılama becerisi hakkında çığır açan bir soru ile yola çıktı: ‘’İnsanların objelerin formunu algılayabilme kapasitesi doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı öğrenilir?’’ Bu araştırma sorusuyla Fantz, konuyla ilgili en önemli çalışmalardan birine imza attı.
Fantz, çalışmasında 2-3 aylık bebeklere iki benzer çizim gösterdi. Çizimler iki boyutlu, aynı geometrik şekillerden oluşuyordu. Ancak geometrik şekillerin birbirlerine göre konumları iki çizimde de farklıydı.
Çizimlerden birinde şekiller bir yüz oluşturacak biçimde, diğerinde ise karışık bir biçimde konumlandırılmıştı. Deneyde bebeklerin bu iki çizimden hangisine bakmayı tercih ettikleri ve ne kadar süre baktıkları ölçüldü. Bu yöntem, “Tercihli Görüş Paradigması” olarak biliniyor.
Bebeklere gösterilen, farklı konumlardaki geometrik şekiller
Deneyde bebeklerin hangi objelere bakmayı tercih ettiği ve onlara ne kadar süre baktıkları incelendi ve yüze benzeyen ilk çizime bakma tercih ve sürelerinin, diğer çizime göre çok daha fazla olduğu gözlendi.
Bu bulgulardan hareketle yeni doğanların ve bebeklerin yüzlere dikkat etme konusunda doğuştan gelen bir yatkınlığa sahip olduğu ileri sürüldü. Şekillerden yüze benzeyenlerin tercih edilmesi, sosyal ve kişiler arası farkındalığın erken bir belirtisi olarak kabul ediliyor. Yüzleri tanıma ve onlara tepki verme yeteneğinin, sosyal becerilerin ve ilişkilerin gelişimi için yaşam boyunca çok önemli olduğu bir gerçektir. Fantz’ın bu çalışması, yüz algılama hakkındaki çalışmaların öncüsü oldu ve yıllar boyunca yeni araştırmalara kapı açtı. Bu çalışmalardan biri de Guellai, Coulon ve Streri tarafından 2011 yılında yapılan, yeni doğan bebeklerin konuşan ve hareket eden yüzlere tepkisinin ölçüldüğü çalışma.
Guellai ve arkadaşlarının çalışmasında, yeni doğan bebeklerin kendileriyle konuşan tanıdık bir yüz ile kendileriyle konuşmayan başka bir yüze bakma süreleri karşılaştırıldı. Doksan saniyelik video boyunca yeni doğan bebeklere kendileriyle konuşan bir kişinin yüzü ve daha önce fotoğrafını gördükleri ancak kendileriyle konuşmayan tanıdık yüzlerin fotoğrafları gösterildi. Sonuçta yeni doğan bebeklerin kendileri ile konuşan yüzlere bakma süreleri daha fazlaydı.
Yüz algılama ve tanıma alanındaki bir diğer önemli konu ise yüzlerin bireysel özelliklerine göre mi yoksa daha bütünsel olarak mı algılandığı sorusudur.
James W. Tanaka ve Martha J. Farah’ın yaptığı bir çalışma bu önemli konuya açıklık getirdi. Araştırmacılar, deneklerden iki farklı yüz şeklini ve bu yüz şekillerindeki öğeleri ezberlemelerini istedi. Ancak yüzlerden birinde burun, göz ve kaş kısımları karışık bir şekilde konumlandırılmıştı.
Seçenek olarak sunulan burunlar (en üstte), öğelerin doğru konumlandırıldığı yüz şekilleri (ortada), öğelerin farklı konumlandırıldığı yüz şekilleri (en altta)
Bu ezber aşamasından sonra deneklere seçenek olarak iki farklı burun şekli sunuldu ve hangisinin az önce ezberledikleri yüz öğelerine ait olduğunu tahmin etmeleri istendi.
Çalışma kapsamında katılımcılara, düzgün şekilde yerleştirilmiş yüz ögelerine sahip bir yüzde, iki farklı burun seçeneğinden hangisinin ezberledikleri olduğu soruldu. Yüzün diğer bölümleri doğru yerleştirildiğinde, hangi burunun ezberledikleri olduğunu belirleme konusunda verilen doğru yanıtların sayısı, burun seçeneklerinin tek başına sunulduğu duruma kıyasla daha yüksekti.
Ancak öğelerinin farklı konumlandırıldığı yüz şekilleri için durum farklıydı. Ezber aşamasında öğeleri farklı konumlandırılmış yüz şekilleri için sorulan “Hangi burun, ezberlediğiniz yüzde vardı?” sorusuna sadece burun öğeleri seçenek olarak sunulduğunda verilen doğru cevapların, burunların yüz öğelerinin karışık konumlandırıldığı yüz şekillerindeki seçeneklere verilen doğru cevaplardan yüksek olduğu görüldü.
Büyütmek için görsele tıklayın.
Çizer: Serap Keskin Kıdış
Bu sonuçlara göre yüz algılama, “bütünsel” olarak gerçekleşiyor yani yüz algılama veya tanımada yüzün belirli özellikleri yerine bu özelliklerin bir araya gelmesiyle oluşan bütünsel yapı kullanılıyor.
Hayatımızdaki rolü tartışılmaz olan yüz tanıma, öyle görünüyor ki doğumdan itibaren işlev gören bir mekanizmamız ve bu konuda keşfedeceğimiz daha birçok şey var.
Kaynaklar:
- Fantz R. L. (1961). The origin of form perception. Scientific American, 204, 66–72. https://doi.org/10.1038/scientificamerican0561-66
- Tanaka, J. W. ve Farah, M. J. (1993). Parts and wholes in face recognition. The Quarterly journal of experimental psychology. Quarterly Journal of Experimental Psychology, Cilt 46, Sayı 2, s. 225–245.
- Guellai, B., Coulon, M., & Streri, A. (2011). The role of motion and speech in face recognition at birth. Visual Cognition, Cilt 19, Sayı 9, s.1212-1233.