Düşüncelerimi Okuyabiliyor musun?
1999’da vizyona giren Matrix filminde ana karakter Neo, Headjack olarak isimlendirilen bir beyin-bilgisayar arayüzü sayesinde Matrix dünyasına girebiliyordu.
1999’da vizyona giren Matrix filminde ana karakter Neo, Headjack olarak isimlendirilen bir beyin-bilgisayar arayüzü sayesinde Matrix dünyasına girebiliyordu. Neo’nun kafatasının arkasında yer alan bağlantı girişi sayesinde bu cihaz binlerce küçük bağlantı boyunca beynin derinliklerine ulaşabiliyordu. Headjack bilgisayarlara bağlanıyor ve bu şekilde insanlar bir sanal gerçeklik dünyası olan Matrix'e giriş yapabiliyordu.
1973’te henüz bilgisayar teknolojisi çok yeniyken Kaliforniya Üniversitesi Beyin Araştırmaları Enstitüsünden Jacques J. Vidal, yakın bir gelecekte beyin-bilgisayar arayüzleri sayesinde insan ve bilgisayarlar arasında doğrudan iletişimin mümkün olabileceğini açıklamıştı. Günümüzde “düşünceleri” algılayabilen sistemlerin geliştirilmesine yönelik birçok araştırma yapılıyor. Peki, düşüncelerin bir beyinden başka bir beyne doğrudan aktarılması -günlük hayatta telepati olarak bilinir- mümkün olabilir mi?
Birini düşündüğünüz andan kısa bir süre sonra o kişiden size bir mesaj geldiğinde ya da bir başkası ile aynı anda aynı şeyleri düşündüğünüzde “Telepati gerçek mi?” sorusu aklınıza gelmiştir. Bir iletişim aracı olmaksızın iletişim kurabilmek, bir anlamda telepati, mümkün olabilseydi insanlar için çok faydalı olabilirdi.
İnsan beyninde elektrik sinyalleri sinir hücreleri arasında iletilebiliyor. Birbiriyle iletişim kuran sinir hücreleri sinir ağları oluşturuyor. Bu süreçte beyinde ortaya çıkan elektriksel aktivite beyin dalgaları olarak isimlendiriliyor. Beyindeki elektriksel aktivite yani beyin dalgaları EEG (elektroensefalografi) olarak isimlendirilen bir yöntemle tespit edilebiliyor. EEG yönteminde kafatasının üzerine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla beyinde oluşan elektrik sinyalleri algılanabiliyor. Beyinde sadece elektrik sinyalleri oluşmuyor, aynı zamanda beyin elektrik sinyallerini algılayabiliyor. Bu amaçla kullanılan TMS (transkraniyal manyetik stimulasyon) yönteminde kafatası çevresinde oluşturulan manyetik alan beyinde elektrik sinyallerinin oluşmasını sağlıyor. Bu sayede bir insan kolunu ya da parmağını hareket ettirebiliyor.
2014’te yapılan bir araştırmada son yıllarda önemli gelişmeler yaşanan beyin-bilgisayar arayüzü teknolojilerinin beyin-beyin iletişimine ne kadar katkı sağlayabileceği incelendi. Araştırmada bilim insanları EEG ve TMS yöntemlerini kullanarak “düşünceleri” Hindistan’da bulunan verici kişinin beyninden Fransa’da bulunan alıcı kişinin beynine iletmeyi başardı.
Hindistan’daki verici birey ellerini ve kollarını hareket ettirdiğinde beyninde oluşan elektrik sinyalleri EEG yöntemiyle algılandı ve bilgisayarda 1 ve 0 şeklindeki ikili kod sistemine dönüştürüldü. Bu kodlar kablosuz veri aktarımı sayesinde Fransa’daki alıcı kişilere iletildi. Alıcı kişilerin kafataslarının üzerine yerleştirilen TMS cihazı aracılığıyla gönderilen kodlar sayesinde kişilerin beyinlerinin görmeyle ilgili bölgesi etkinleştirildi. İkili kod sisteminde verici kişi ellerini hareket ettirdiğinde beyinde oluşan elektrik sinyali “1” şeklinde kodlandı. Bu kod alıcı tarafından algılandığında beyinde ışık parlaması oluşturdu. Verici kişi ayaklarını hareket ettirdiğinde ise beyinde oluşan elektrik sinyali “0” şeklinde kodlandı ve bu kodun alıcının beynindeki karşılığı ışık parlaması oluşmamasıydı.
Beyin-bilgisayar ve beyin-beyin arayüzü sistemlerinin yapay zekâ teknolojisi ile bir arada kullanılması gelecekte önemli gelişmelere öncülük edebilir. Örneğin felçli insanların hareket organlarını tekrar kullanabilmesi, ilerleyen evrelerde vücuttaki neredeyse her kasın işlevini yitirmesiyle sonuçlanan ALS gibi hastalıklarda hastaların başka insanlarla iletişim kurabilmesi bu teknolojiler sayesinde mümkün olabilir.