Evrenin Müziği
Antik Çağ’ın Yunan filozoflarından ünlü matematikçi Pisagor, “Tellerin kıpırtısında geometri vardır, küreler arasındaki boşlukların hesaplanmasında da müzik” demiştir.
Antik Çağ’ın Yunan filozoflarından ünlü matematikçi Pisagor, “Tellerin kıpırtısında geometri vardır, küreler arasındaki boşlukların hesaplanmasında da müzik” demiştir. Bundan dolayı, müzik aletlerindeki tellerin uzunluğu ile çıkardıkları sesler arasında bağlantı olduğunu öne süren ilk kişinin de MÖ 6. yüzyılda yaşayan Pisagor olduğu düşünülür. Ünlü matematikçinin aynı cümlede küreler sözcüğüyle kastettiği ise gökcisimleridir. Pisagor’un ortaya attığı kürelerin müziği kuramına göre Güneş, Ay, Dünya ve diğer gezegenler yörünge hareketleri sırasında kendilerine özgü bir ses yayar. Bu sesler gökcisimlerinin birbirine uzaklığına göre farklılık gösterir.
Bu kuram MÖ 6. yüzyıldan 17. yüzyılda Rönesans’ın sonlarına kadar gökbilim ile ilgilenenler arasında popülerliğini korudu. Hatta gezegenlerin hareketini açıklayan ünlü fizikçi Johannes Kepler bu konuda bir kitap yazdı. Ancak Aydınlanma Çağı ile birlikte bilimsel temeli olmayan pek çok araştırma geçerliğini yitirdi. Kürelerin müziği kuramının sonu da aynı oldu.
16. ve 17. yüzyılda yaşamış ünlü Alman gökbilimci Johannes Kepler, Latince yazdığı Harmonices Mundi kitabında, müzik ve gökbilimi ilişkilendirerek, o dönemde bilinen altı gezegenin (Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn) hareketlerini yaydıkları seslerle açıklamaya çalıştı. Gezegenlerin yaydığı seslerin kulakla duyulamasa da ruhen hissedilebileceğini ve gezegenlerin düzeninin bu müzikteki uyumla ilişkili olduğunu yazdı.
Aradan yüzyıllar geçtikten sonra teknolojinin ilerlemesiyle birlikte evrenin bir müziğinin olup olmadığı konusu bilim dünyasında yeniden gündeme geldi.
Evrenin bir müziğe sahip olup olmadığı ile ilgili bilinmesi gereken ilk şeylerden biri uzayda ses dalgalarının yayılmadığıdır. Ses mekanik bir dalgadır ve ses dalgalarının yayılabilmesi için bir ortamda titreşimi iletebilecek yeterli miktarda madde olması gerekir. Evrenin çoğu bölgesinde madde miktarı çok düşüktür. Bu nedenle ses dalgaları yayılmaz. Dolayısıyla “evrenin müziği” ses dalgalarından oluşmaz.
Ses dalgası, elektromanyetik dalga, deniz dalgası, kütleçekimsel dalga… Farklı özelliklere sahip olsalar da hepsi “dalga” olarak sınıflandırılıyor. Dalga ve dalga hareketi hakkında daha ayrıntılı bilgiye Dalgaların Fiziği yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Günümüzde gökcisimlerinden yayılan ışınları tespit ederek gökcisimlerinin özellikleri hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. NASA araştırmacıları gökcisimlerinden yayılan ışınları ses dalgalarına dönüştürmek için bir yöntem geliştirdi. Oluşturulan oynatma listesinde güneş patlamalarından Jüpiter’e, Jüpiter’in en büyük uydusu Ganymede’den Tempel 1 kuyrukluyıldızına çeşitli gökcisimlerinden gelen verilerin ses dalgalarına dönüştürülmesiyle elde edilen sesler bulunuyor.
Güneş’in “sesi”
Dünya’nın atmosferinin “sesi”
Öte yandan, çarpışan nötron yıldızları, karadelikler veya süpernovalar gibi kozmik olayların da sesini duymamız artık mümkün! Genel görelilik kuramı ivmelenen kütlelerin kütleçekimsel dalgalar yayacağını söyler. Kütleçekimsel dalgalar boşlukta yayılan bir diğer dalga çeşididir. Geliştirilen hassas dedektörler çarpışan nötron yıldızları, karadelikler veya süpernovalar gibi kozmik olaylardan kaynaklanan kütleçekimsel dalgaların yol açtığı küçük uzay-zaman dalgalanmalarını ölçülebiliyor.
LIGO ve Virgo adlı kütleçekimsel dalga dedektörleri iki nötron yıldızının birleşirken yaydıkları kütleçekimsel dalgaları tespit etti.
Bilim insanları tarafından ses dalgalarına dönüştürülen kütleçekimsel dalgalar
Birleşen iki karadeliğin yaydığı dalgaların “sesi”
• https://en.wikipedia.org/wiki/Musica_universalis
• https://en.wikipedia.org/wiki/Harmonices_Mundi
• https://www.ligo.caltech.edu/page/gravitational-waves
• https://www.soundsofspacetime.org
• https://www.forbes.com/sites/startswithabang/2017/05/03/there-is-sound-in-space-thanks-to-gravitational-waves/#10573c304049