Sinema ve Görüntüleme Teknikleri
Gerçek hayatta karşılaşmadığımız pek çok olay filmlere konu oluyor. Ayrıca olaylar günlük hayatta karşılaşılabilecek şeyler olsa bile, bazı sahnelerin oyuncular tarafından gerçekten oynanırken çekilmesi imkânsız olabiliyor.
Gerçek hayatta karşılaşmadığımız pek çok olay filmlere konu oluyor. Ayrıca olaylar günlük hayatta karşılaşılabilecek şeyler olsa bile, bazı sahnelerin oyuncular tarafından gerçekten oynanırken çekilmesi imkânsız olabiliyor. Örneğin bir aksiyon filmi düşünün. Filmin kahramanı bir trenin içinde kendisini kovalayanlardan kaçıyor, bir vagondan diğerine geçiyor. Böyle bir sahnenin filme alınması neredeyse imkânsızdır. Şöyle ki: Vagonunun içinde bir kamera olduğunu hayal edin. Sabit bir kamera ile bir kovalamaca sahnesi çekilemez. Vagonun içine bir mekanizma kurularak kameranın oyuncularla beraber hareket etmesi sağlansa bile, kamera, oyuncularla beraber bir vagondan diğerine geçemez ve kesintisiz bir görüntü yakalayamaz. Hemen hemen her filmde bunun gibi doğrudan görüntülenmesi imkânsız pek çok sahneyle karşılaşırız. Gelin, bu sahnelerin çekilmesi için kullanılan yöntemlere bir göz atalım.
Sinemada kullanılan görsel efektler, genel olarak ikiye ayrılabilir. Bazıları sadece kameralar kullanılarak, bazıları ise kameralar ile alınan görüntülerin daha sonra işlenmesi ile yapılır. Sadece kameralar kullanılarak yapılan efektlerde başvurulan yöntemlerden biri “hareketsiz çekim” olarak adlandırılır. Bu teknikle aslında hareketsiz bir nesnenin çok sayıda kamera kullanılarak hareket ediyormuş gibi görünmesi sağlanır. Nesnenin etrafına yerleştirilen çok sayıda kamera, eş zamanlı olarak ya da çok kısa aralıklarla görüntü alır. Farklı kameralardan alınan görüntülerin art arda eklenmesiyle kamera sahnenin etrafında dönüyormuş gibi görünür. Örneğin Matrix filminde, kahramanın kendi etrafında 360 derece döndüğü sahne bu şekilde çekilmiştir.
Sadece kameralar kullanılarak yapılan başka bir efekt ise Hitchcock zumu. Irmin Roberts tarafından geliştirilen tekniğin bu isimle anılmasının nedeni, ünlü yönetmen Alfred Hitchcock'un Vertigo adlı filminde kullanılmış olması. Bu görüntüleme yönteminde, görüntülenen nesneler sabit iken kamera nesnelere doğru yaklaşır ya da nesnelerden uzaklaşır. Bu esnada kameranın odağı ayarlanarak, görüntünün odaklandığı nesnenin büyüklüğünün hep aynı kalması sağlanır. Ancak arka planda kalan diğer nesnelerin görüntülenen boyutları büyür ya da küçülür. Böylece kamera tarafından kaydedilen görüntülerde, odaklanan nesne arka plandaki nesnelerden uzaklaşıyormuş ya da arka plandaki nesnelere yaklaşıyormuş gibi görünür.
Yazının giriş kısmında bahsettiğimiz, doğrudan görüntülenmesi imkânsız kovalamaca sahnesi de sadece kameralar kullanılarak yapılabilecek başka bir efekt ile çekilebilir. Örneğin “arka projeksiyon” olarak adlandırılan yöntemde, arka planda görünmesi istenen görüntüler, bir projeksiyon makinesiyle beyaz bir perdenin üzerine yansıtılır. Kamera beyaz perdenin önünde rol yapan oyuncuları kaydederken, perdenin arkasındaki projeksiyon makinesinin beyaz perdeye yansıttığı görüntü de arka planda görünür. Mesela bahsettiğimiz kovalamaca sahnesi, bir beyaz perdenin üzerine tren vagonu görüntüsü yansıtılarak çekilebilir. Oyuncular aslında bir beyaz perdenin önünde rol yapar. Ancak kameraların çektiği görüntülerde sahne bir tren vagonunun içinde gerçekleşiyormuş gibi görünür. Bu yöntemin zayıf tarafı, beyaz perdenin arkasından yansıtılan görüntülerin perdenin ön kısmından solgun görünmesidir. Ancak bu yöntemin “ön projeksiyon” olarak adlandırılan diğer bir türünde bu sorun da yaşanmıyor. Ön projeksiyon yönteminde beyaz perde üzerine yansıtılan görüntünün kaynağı olan projeksiyon makinesi perdenin arkasına değil önüne yerleştirilir. Böylece beyaz perde üzerine yansıyan görüntü daha net olur. Ancak oyuncular da beyaz perdenin önünde rol yapacakları için, görüntüleme yapan kamera ile projeksiyon makinesinin konumlarının birbirlerinin işlevlerini engellemeyecek ve düzgün bir biçimde görüntü alınabilecek bir biçimde ayarlanması gerekir.
Daha önce de belirtildiği gibi, kameraların aldığı görüntülerin daha sonra işlenmesiyle de efektler yapılabilir. Geçmişte bu işlemler görüntülerin kaydedildiği filmlerin üzerinde yapılırdı. Bugün artık bilgisayarlar kullanılarak elektronik ortamda saklanan verilerin üzerinde işlem yapılıyor. Bu işlemlerin en çok kullanılanlarından biri “renk silinmesi” yöntemi. Bu teknik iki farklı görüntüyü birleştirmek için kullanılır. Önce ön planda görünecek görüntülerin çekimi yapılır. Daha sonra bu görüntüler arka plan görüntülerinin üzerine yerleştirilerek iki görüntünün birleşmesi sağlanır. Birleşme sırasında ön plan çekimindeki istenmeyen görüntülerin kolayca silinebilmesi için, tüm istenmeyen görüntülerin belirli bir renkte olması gerekir. Örneğin ön plan çekimi yeşil renkli bir perdenin önünde yapılırsa, bilgisayarlar kullanılarak kaydedilen görüntülerden tüm yeşil renkli bölgeler çıkarılabilir. Ancak bilgisayarlar, işlem yapılan görüntülerdeki hangi kısımların istenmediğine sadece renge bakarak karar verdiği için, görüntüde kalması istenen kısımlarda arka planın rengine sahip hiçbir kısım olmaması gerekir. Aksi takdirde bu kısımlar da silinecektir. Bu yöntem hava durumu sunumlarında da sıklıkla kullanılır. Siz sunum sırasında konuşan spikerin arkasında haritalar ve hava durumunu gösteren semboller görürsünüz. Ancak gerçekte sunucu sadece tek renk bir perdenin önünde konuşuyordur. Kameraların aldığı görüntülerden sunucunun görüntüsü dışındaki kısımların silinmesiyle elde edilen görüntüler, daha önceden hazırlanmış haritaların üzerine yerleştirilerek yayınlanır. Sunucunun arka plandaki perdeyle aynı renkte hiçbir şey giymemesi önemlidir. Çünkü, örneğin perde beyazsa ve sunucunun ceketinin cebinde de beyaz bir mendil varsa, bilgisayar silme işlemi sırasında mendili de silecek ve ekranda mendilin olması gereken yerde arka plana yerleştirilen haritalar gözükecektir.
Bu yazıda bahsedilen yöntemler, sinemada görüntüleme için kullanılan yöntemlerin sadece birkaçı. Bilim ve teknoloji geliştikçe, yöntemler de çeşitlenmeye ve gelişmeye devam ediyor.