Antarktika Günlükleri X
Antarktika, dünya üzerinde canlılar için en zorlu şartların olduğu yerlerin başında geliyor. Penguenler, balinalar, foklar ve deniz...
Antarktika, dünya üzerinde canlılar için en zorlu şartların olduğu yerlerin başında geliyor. Penguenler, balinalar, foklar ve deniz kuşlarından bazı türler bu zorlu koşullara uyum sağlamış durumda. İnsanoğlu ise teknoloji ve bilim ile Antarktika’da varlığını sürdürebiliyor; kışın 1000, yazın ise 4000 kişi kıtada çalışma yapabiliyor. Antarktika araştırmalarına katılabilmek için ön koşul, hem bedenen hem de zihnen zinde ve sağlıklı olmak. Burada görev yapan araştırmacıların olası bir sağlık sorununda kısıtlı imkânlarla tedavi edilme durumunu da göze alması gerekiyor. İnsanın Antarktika gibi zorlayıcı bir ortama bedensel ve zihinsel olarak uyum sağlayıp sağlayamaması başlı başına bir araştırma konusu. Ekibimizde Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Birol Çotuk da uzun yıllardır bu alanda çalışmalar yürütüyor. Bu araştırma seferi sırasında da Antarktika coğrafyasını yakından gözlemleyen Prof. Çotuk veriler topladı ve değerlendirmeler yaptı. Bunlardan bazılarını özetleyelim.
Antarktika’da bilimsel çalışmalar sırasında ya da araştırma istasyonunda iken oluşabilecek sağlık sorunlarının büyük çoğunluğunu kıtada tedavi etme zorunluluğu var. Helikopterin ya da uçağın olması herhangi bir sağlık sorunu ile karşılaştığınızda hemen nakledilebileceğiniz anlamına gelmiyor. Çünkü bu araçlar ancak belli hava şartlarında kalkış ve iniş yapabiliyorlar. Diğer bir seçenek olan gemi ise en yakın kara parçasına hava şartlarının en uygun olduğu durumda dahi 3-4 günlük bir sürede ulaşılabilmesini sağlıyor. Bunun yanı sıra kıtadaki bazı araştırma istasyonları yılın birkaç ayı boyunca dışarıya tamamen kapanıyor. Örneğin Ukraynalıların araştırma istasyonuna bir sonraki gemi 2017’nin Ocak ayında gelecek. Bu yüzden istasyonda tele-tıp ve telematik tıp denilen uzaktan elektronik haberleşme ve bilişim teknolojilerini kullanarak tıbbi yardım ile sağlık hizmeti verilmesi ve bu hizmetin geliştirilmesi konuları hayli önemli. Örneğin 1999 yılı Antarktika kışının ortasında, ulaşımın imkânsız olduğu bir dönemde, istasyonun doktoru kendisinde bir meme tümörü keşfetti. İstasyondaki imkânlarla biyopsi yapıldı, hücrelerin mikroskobik görüntüleri uzmanlara iletildi, uzaktan teşhis konuldu ve gerekli tıbbi malzemeler istasyona havadan atıldı.
Antarktika denilince insan vücudunun soğuk havaya fizyolojik olarak uyum sağlaması akla gelen ilk tıp araştırma konusu. Ancak işin bir de başka yönü var. Sosyal olarak yalıtılmış ve dış dünya ile iletişimin hayli kısıtlı olduğu bu ortamda insan vücudunda psikolojik ve buna bağlı fizyolojik değişimlerin olması da kaçınılmaz. Ayrıca gün ışığı, sıcaklık değerleri vb. mevsimsel değişikliklerin etkilerini de göz önüne bulundurmak gerekiyor. Bu nedenle kıtada, uzun Antarktika gecelerinde uyku-uyanıklık ritmi, uykuyla bağlantılı hormon olan melatonin salımı vb. konuları ile ilgili araştırmalar da yapılıyor.
Antarktika gibi zorlu koşullara sahip bir yerde görev yapmak için seçilecek kişilerin sosyal olarak yalıtılmış bir ortamda nasıl davranışlar sergileyecekleri, yalıtımın kişisel ve takım performansını nasıl etkileyeceği, olumsuz gelişmeler ile baş etme yöntemleri öncelikle araştırılması gereken konular. Monoton yaşam koşulları ve uykuda düzensizlik ciddi psikolojik sorunlara neden olabilir. Buna bağlı olarak kişilerde kaygı ve depresyon görülebilir. Antarktika’da kişilerin birbirinden “kaçma” şansı yok, gerginlik durumlarında bile bir arada yaşama ve çalışma zorunluluğu var. Bu tür istenmeyen psikolojik tepkilerin grup yaşantısını ve performansını da olumsuz etkilemesi kaçınılmaz. Benzer durumlar Antarktika istasyonlarında daha önce gözlenmiş. Bu bağlamda kültür ve cinsiyet çatışmaları önem kazanabilir ve takım çalışması sonlandırılabilir. Bunlar aynı zamanda uzay yaşam bilimleri araştırma konuları. Antarktika’daki araştırma istasyonları uzun süreli uzay yolculukları için bir model olarak da kullanılıyor. Bu konuyu başka bir günlükte daha detaylı olarak ele alacağız. Prof. Çotuk’a göre tüm bunlar ve daha fazlası ülkemizde özellikle üniversite-sanayi işbirliği ve Ar-Ge için önemli fırsatlar sunabilir.
Fotoğraflar: Dr. Bülent Gözcelioğlu