Biyoçeşitlilik ve Koruma Biyolojisi
Hızla artan dünya nüfusuna bağlı olarak tüketimin de artması günümüzde biyoçeşitliliği daha fazla...
Hızla artan dünya nüfusuna bağlı olarak tüketimin de artması günümüzde biyoçeşitliliği daha fazla tehdit eder hale geldi. Doğal alanlar üzerindeki madencilik faaliyetleri, tarımsal faaliyetler, şehirleşme ve buna paralel olarak artan enerji ihtiyacı çok kısa süreler içerisinde hızlı yıkımlara ve yok oluşlara neden oluyor. İnsan kaynaklı bu süreç tersine çevrilmedikçe birçok mikroorganizma, mantar, bitki ve hayvan türü yok olacak. Türlerin yok olması ve bozulan ekosistemler insanın temiz suya, havaya ve sağlıklı gıdaya erişimini de olumsuz yönde etkileyecek.
Fotoğraf: Esra Ergin
Biyoçeşitlilik, tek hücreli canlılardan büyük organizmalara kadar yeryüzündeki bütün canlıların hem genetik çeşitliliklerini hem de yaşadıkları ortamları (yaşam birliği-ekosistem çeşitliliği) ele alarak tanımlar ve değerlendirir. Tür çeşitliliğindeki zenginliğin kaynağı ise dünya üzerinde var olan, birbirinden farklı ve benzersiz ekosistemlerdir. Diğer yandan bu ekosistemlerin sürdürülebilirliği, içinde barındırdıkları türlerin çeşitliliğine ve sağlığına bağlı.
Dünya üzerinde 35 tane, çok önemli ekosistem var. Bu ekosistemler dünyanın %2-3’ünü temsil ederken en fazla endemik bitki, kuş, sürüngen ve kurbağa türlerine ev sahipliği yapar. Örneğin yağmur ormanları tüm karasal alanların sadece %7’lik bir kısmını kaplasa da dünyadaki tüm türlerin yaklaşık yarısı bu bölgededir.
Fotoğraf: Esra Ergin
Ülkemiz de 11 bin türe yakın bitki çeşitliliğiyle bu 35 noktadan üç tanesinin kesiştiği bölgede yer alır. Topraklarımızda, dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan 3708 bitki türü yetişir. Yine böcek, balık, kurbağa, sürüngen, kuş ve memeli türleri açısından Türkiye, komşularına göre oldukça zengin biyoçeşitliliğe sahiptir. Bunların büyük bir kısmı çok dar alanlarda yaşadığı için dar yayılışlı türler olarak ifade edilirler ve nadir bulunan, korunması gereken türlerdir.
Peki, Neden Korumalıyız?
İnsanoğlunun yaşamının devamı bozulmamış ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin sürdürülebilirliğiyle ilişkilidir. Çünkü ekosistemlerden hem doğrudan kullanım ile hem de dolaylı olarak, karşılıksız şekilde faydalanırız. Odun, kereste, tıbbi bitkiler, yenilebilen yabani meyve ve bitkiler, gıda, hayvan yemi vs. ekosistemlerden doğrudan elde ettiğimiz ürün ve malzemelerdir. Doğal ekosistemler, insanlar ve diğer organizmaların besin olarak kullandığı bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapar. Örneğin birçok ormandan meyve, kabuklu yemiş, mantar, bal, baharat vb. gıdalar elde edilir.
Fotoğraf: Esra Ergin
İçerdiği canlı çeşitliliği ile ekosistemler düzenleyici ve onarıcı özelliklere de sahiptir. Doğal dengenin korunmasında ve doğal afetlerin azaltılmasında önemli işlevleri vardır. Örneğin sulak alan ekosistemleri taşkın kontrolünü sağlarken orman ekosistemleri iklimin düzenlenmesinde, havanın temizlenmesinde ve karbon dengesinin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Ayrıca bu ekosistemlerde yaşam ne kadar çeşitliyse o kadar sağlıklıdır ve karşılıksız aldığımız ürünler de bir o kadar temizdir.
Doğal alanlar hem teknolojik olarak hem de estetik değer yönünden ihtiyaç duyulan, neredeyse bütün keşifler için ilham kaynağı olan yerlerdir. Şehirleşmenin sonucu olarak doğal alanlara daha çok ihtiyaç duyan insan kısa süreli de olsa bir park, orman veya deniz kenarında vakit geçirerek dinlenmek, doğayı keşfetmek ister.
Aslında sahip olduğumuz çeşitlilik ne kadar fazlaysa o kadar dirençli ve güçlü oluyoruz. Biyoçeşitliliğin bir parçası olan insanoğlu da neslinin devamı için doğayı koruması gerektiğinin farkına varıyor.
Ulusal ve uluslararası düzeyde doğanın korunmasına ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına yönelik çalışmalar yapan, dikkatleri bu alana çeken birçok kurum ve kuruluş var. 1980’li yıllarda temeli atılan koruma biyolojisi, birçok farklı bilim dalıyla beraber biyoçeşitliliği inceleyen, belgelenmesine ve korunmasına yönelik her türlü faaliyeti ele alan bilim dalı olarak gelişme gösteriyor.
Fotoğraf: Esra Ergin
Koruma biyolojisi, biyoçeşitliliğin insan faaliyetlerinden kaynaklanan tehlikelerini belirler ve biyoçeşitliliği korumak ve onarmak için yöntem geliştirir. Nadir türlerin ve özellikle bu türlerin yaşam alanlarıyla (habitat) birlikte korunması için programlar geliştirilmesini ve yerli halkın da uzlaşma ile bu programlara dâhil edilmesini sağlamaya çalışır.
Nesli tehlike altındaki birçok tür yaşam alanlarının parçalanması, aşırı avlanma ve gereğinden fazla tüketim nedeniyle ani bir şekilde yok olma noktasına geliyor. Buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, bahar etkilerinin erken görülmesi, türlerin dağılımındaki değişim ve birey sayılarındaki azalma iklim değişikliğinin olumsuz etkileri arasında. Ayrıca okyanusların fazla karbon nedeniyle ısınması ve asitlenmesi denizlerdeki canlı çeşitliliğinin azalmasına neden oluyor. Kimyasal atıklar ve özellikle tarım alanlarında kullanılan zararlılarla mücadele ilaçları ulaştıkları her yerde birikerek çevreye kalıcı hasarlar veriyor. Göl ve haliçlerde biriken kimyasallar yırtıcı balık, kuş, yunus ve diğer memeli türlerine kalıcı zararlar verip yok olma süreçlerini hızlandırıyor.
Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz canlıları koruyamıyoruz. Bunun için dünyada ve Türkiye’de çeşitli araştırmalarla türler ve yaşam alanları hakkında bilgi toplanıyor ve farkındalık çalışmaları yapılıyor. Örneğin ülkemizdeki en dar yayılışlı bitki türlerinden biri olan Thermopsis turcica (Eber sarısı-Piyan) acil korunması gereken türler arasında yer alıyor. İlk defa 1983 yılında keşfedilerek bilim dünyasına tanıtılan bu bitki Afyon ve Konya il sınırları içindeki Eber Gölü’nün güneyi ile Akşehir Gölü’nün güneybatısında, dar bir hat boyunca kesintili ve öbekler halinde bulunuyor. Akşehir ve Eber göllerinin kuruması sonucu, taban suyu seviyesinin azalmasının ve alanın mikroklima özelliğinin bozulmasının bu dar yayılışlı bitkinin neslinin tükenmesine sebep olabilecek en önemli faktörler olduğu tespit edildi. Bir diğer insan faktörü olarak da tarla ve meyve bahçesi açma çalışmalarına dikkat çekiliyor. Bu türün korunmasına yönelik, 2013 yılı içerisinde, Orman ve Su işleri Bakanlığı ve Doğa Araştırmaları Derneği “Eber Sarısı-Piyan Tür Koruma Eylem Planı”nı hazırlayarak koruma çalışmaları için öneriler geliştirdi. Önümüzdeki yıllarda eylem planı hayata geçirilerek türün daha iyi korunmasına önem verileceği düşünülüyor.
Fotoğraf: Esra Ergin
Neler Yapabiliriz?
Birçok ulusal veya uluslararası organizasyon doğal yaşamın sürdürülebilirliği için dikkat çekici açıklamalar yapıyor. Bu topluluklar özellikle gönüllü desteğiyle birçok noktaya ulaşarak seslerini duyurabiliyor. Örneğin TEMA Vakfı savunuculuk çalışmaları ile doğal çevre üzerindeki geri dönüşü olmayan hızlı tahribatlara dikkat çekerek çevre politikaları çalışmalarına ağırlık verirken diğer yandan ekolojik okuryazarlığın yaygınlaşması için eğitim faaliyetleri yürütüyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF)-Türkiye, ulusal ölçekte biyoçeşitliliğin korunması için yerel sivil toplum kuruluşları ile çalışıyor. Deniz kaplumbağalarının etkin bir şekilde korunabilmesi için çalışmalar yürütüyor, palmiye yağı içeren ürünler alındığında Endonezya yağmur ormanlarının yok olmasına sebep olunabileceği konusunda kamuoyunu uyarıyor. Greenpeace Akdeniz, iklim değişikliğine ve balıkçılık politikalarına dikkat çekmek için çeşitli kampanyalar yürütüyor. Genetiğiyle oynanmış organizmaları reddederek biyoçeşitliliği korumak için sürdürülebilir tarımı destekliyor. Doğa Derneği, İngiltere'deki Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun (BirdLife International) Türkiye ortağı ve önemli kuş türlerinin aktif izleme çalışmalarını yürütüyorlar. Ayrıca Türkiye’nin doğal zenginliğini belgeleyen “Önemli Doğa Alanları” yayını ile özel önem taşıyan coğrafyaları tanımlıyor ve korunmasını amaçlıyor. 2007 yılından beri Avrupa Kelebekleri Koruma Örgütü’nün Türkiye temsilciliğini yürüten Doğa Koruma Merkezi (DKM) kelebeklerin korunması için gerekli alt yapının oluşturulmasına öncülük ediyor. Belirli bölgelerdeki orman alanlarında iklim değişikliğinin etkilerinin tespit edilmesine ve tedbir alınmasına çalışıyorlar. Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD); denizlerde, iç sularda ve kıyılarda doğal, tarihi ve kültürel değerlerin incelenmesi, deniz ve kıyı ekosistemleri ile Akdeniz foklarının korunması için çalışmalar yürütüyor. Doğa Araştırmaları Derneği öncelikle korunması gereken hayvan ve bitki türleri için eylem planları hazırlayarak biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik araştırmalar yapıyor. Ayrıca önemli yaşam alanlarının oluşturulması için de çalışmalar yapıyor.
Fotoğraf: Esra Ergin
Bireysel olarak çok büyük bir güce sahibiz. Tercih ettiğimiz her ürün, üyesi veya gönüllüsü olduğumuz her kurum ile doğal yaşamın sürdürülebilirliğine önemli katkılar sağlayabileceğimizi unutmayalım.
Biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin insanlığa faydası, bilime katkısı veya estetik değeri bir tarafa kendine özgü değerleri vardır ve her tür var olma hakkına sahiptir. Biyoçeşitliliği ve ekosistemleri öncelikle ihtiyaçlarımızı karşılamak için değil, kendi değerlerimiz oldukları için korumalıyız.
Kaynaklar:
- Güner, A., Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler), ANG Vakfı/Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Yayınları, 2012.
- Richard B. Primack, Koruma Biyolojisi, Çev. Ali A. Dönmez ve Emel O. Dönmez, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2012.