Paratoner
Bir yıldırım sırasında yaklaşık 100 milyon voltluk bir gerilim ve 100.000 amper şiddetinde elektrik akımı oluşur. Sadece yarım amperlik elektrik akımının vücudumuzdan geçmesi bile kalbimizin durması için yeterli olabilir.
Bir yıldırım sırasında yaklaşık 100 milyon voltluk bir gerilim ve 100.000 amper şiddetinde elektrik akımı oluşur. Sadece yarım amperlik elektrik akımının vücudumuzdan geçmesi bile kalbimizin durması için yeterli olabilir. Bu yüzden, Orta Çağ Avrupası’nda, kilise çanlarını çalmak cesaret işiydi. Çanlar, genellikle yüksek kulelerin üzerinde bulunduğundan, buralara çok sık yıldırım düşüyordu. 1753 ile 1786 yılları arasında, yalnızca Fransa’da 386 kiliseye yıldırım düştü ve 103 çan görevlisi öldü. 18. yüzyılda, yine kiliseler çok miktarda barutun depolandığı birer cephanelik görevi de görüyordu. Bu durum yıldırım düşmesi yüzünden çok sayıda felakete yol açtı. Bunlardan biri, Rodos adasındaki St. Jean Kilisesi’ne düşen yıldırım sonucunda patlayan cephaneydi. Bu olay sonucunda 4000 kişi öldü.
Benjamin Franklin 1753’te, yıldırımdan korunmanın bir yolunu bulduğunu açıkladı. Franklin, yüksek binalara sivri uçlu metal çubuklar dikip bunları iletken kablolarla toprağa bağlayarak bulutlardaki yüklerin yıldırıma neden olmadan boşaltılabileceğini öne sürdü. Diğer bilim insanları buna karşı çıktı. Çünkü bu çubuğun yıldırımı yere iletmekten başka bir şey yapmayacağını düşünüyorlardı.
Peki, kim haklı çıktı dersiniz? İki taraf da haklı çıktı. Günümüzde “paratoner” olarak adlandırdığımız bu çubuklar, yıldırımı gerçekten çekiyordu. Ama paratonerlere düşen yıldırımlar, normale göre daha zayıf oluyordu. Çünkü paratoner bulutlardaki yükü, yıldırıma neden olmadan önce belli ölçüde boşaltıyor, çok fazla yük birikmesini önlüyordu. Günümüzde paratonerlerden özellikle yüksek binalarda yaygın olarak yararlanıyoruz. Böylece yer ve bulut arasındaki devre, binaya göre çok daha iletken olan bir metal çubuk ve kablo yardımıyla kurulmuş oluyor ve akım geçmek için bina yerine paratoneri tercih ediyor.